Günümüz futbolunda skor üretebilen takım, atakları neticelendirebilen oyuncu sayısı çok az. Eskilerin tabiri ile göze hoş gelen futbolu seyredebilmek için dünya üzerindeki birkaç ligi takip etmek gerek. Hal böyleyken oyundan ziyade sonuç ağır basıyor. Geçtiğimiz hafta Boluspor, 2024-2025 sezonu itibariyle üçüncü teknik direktörü ile anlaştı. Göze hoş gelen futbol oynanmaya çalışılmasına rağmen sonuç yoktu. Ufuk Kahraman’ın yerine Yalçın Koşukavak getirildi. Daha mı iyi oldu ilerleyen zamanlarda göreceğiz lakin öncelikle iki teknik direktörün oyun anlayışına bakacak olursak;

Ufuk Kahraman topa sahip olan, rakip yarıda oyun oynamak isteyen, göze hoş gelen futbolu sahaya yansıtmaya çalışırken, Yalçın Koşukavak daha sonuç odaklı, defansı sağlama alalım da bir şekilde skor üretiriz oyununu benimseyen bir teknik adam.

Ufuk Kahraman’ın göze hoş gelen futbolu camiada karşılık bulamazken, Yalçın Koşukavak’ın daha garantici futbolu ne kadar karşılık verecek bekleyip görelim.

Hangi oyun sistemini uygulamaya çalışırsan çalış, sahaya hangi dizilimle yerleşirsen yerleş futbolun altın kuralı kaleni koruyup, rakip kaleye gidebilmektir. Oyun içinde gidişata bağlı olarak sistem de, dizilim de değişebilir. Netice alabilirsen başarılı, alamazsan başarısızsındır. Futbol her ne kadar temaşa oyunu olsa da yönetimleri konumlarını, teknik direktörlerin görev sürelerini, takımların liglerdeki yerlerini belirleyen temaşa değil neticelerdir. Yeni teknik direktör -kısıtlı zaman, kısmen de olsa yeni bir ortam içindeki- Yalçın Koşukavak’a yargısız infaz yapmak haksızlık olur amma velakin neredeyse bir devreyi on kişi, maçı da dokuz kişi tamamlayan rakibe karşı pozisyona girilememesi de oyunun normal seyrinde olağan değil. Organize bir atak sergileyememek, sonuca ulaşamamak, zamanında risk alamamak mevcut durumu kabullenmek olarak değerlendirilir. Nitekim Boluspor takımı tüm oyuncuları ile mevcut durumu kabullendi denilebilir, yetenekli ayakların kaleyi bulan birkaç şutu dışında. Sene başı ve devre arası oyuncu transferleri, teknik direktör seçimleri konusundaki takdiri kamuoyuna bırakarak müsabaka sürecine de bir bakalım.

Maç Önü – Maç Esnası - Maç Sonu

Bolu’da ya da deplasmanda genellikle maç öncesinde stadyum çevrelerinde ufak bir tur atarak ortam hakkında bir izlenim edinmeye çalışırım. Boluspor – Amedspor maçı öncesinde ufak bir tur atayım dedim, araçla turu atmanız imkansız çünkü stadyuma çıkan tüm sokaklar emniyet güçleri tarafından kapatılmış. Gerekli görülmüş ki güvenlik önlemleri alınmış, takviye ekipler çağrılmış. Sadece futbolda değil ülkemizdeki tüm branşlarda güvenlik önlemlerine gerek kalmadan sportif müsabakaların yapılabildiğini görmek isteriz ama mevcut koşullarda altında biraz zor gibi.

Normal şartlar altında Boluspor-Amedspor maçı sportif anlamda tansiyonu düşük bir maç olması beklenir. Nedeni mi? İki kulüp arasında geçmişe dayanan bir rekabet yok, düşme maçı değil, çıkma maçı değil. Ligin tamamlanmasına daha çok uzun bir süre var dolayısıyla puan kayıpları tolere edilebilir lakin saha dışı etmenler Amedspor maçlarını gergin hale getirmekte. Bu gergin ortam Bolu Atatürk Stadyumu’nda maç önü, esnası ve sonrasında da maalesef kendini gösterdi. Özellikle maç esnasında tribündeki taraftarlar ile zaman zaman emniyet güçleri zaman zaman rakip yedek kulübesi zaman zaman da Boluspor yedek kulübesi arasında tatsız görüntüler yaşandı.

Maç sonunda ise gerginlik had safhaya ulaşarak Boluspor taraftarları ile Boluspor yönetimini karşı karşıya getirdi. Tribünlerin önce bazı yöneticilere sonrasında ise tüm yönetimi tepkileri, yönetimin ise tribünlere tepkisi vardı. Bu tabloyu izlerken çok eski yıllarda hazırlanmış, siyah beyaz fotoğraflarda rastlayabileceğiniz ve bir camiada bir kanun olarak kabul edilen bir pankart gözlerimin önüne geldi; Yöneticisi-futbolcusu-taraftarı ile Boluspor bir ailedir. Hiçbir kuvvet ve fesat bu birlik ve beraberliği bozamaz. Birimiz hepimiz, hepimiz Boluspor için. An itibariyle bu birlik ve beraberlikten çok uzak durumdayız. Hatayı, sevabı, günahı bir tarafa bırakıp sorumluluk sahipleri üzerlerine düşenleri yerine getirerek bu birlik ve beraberliği sağlamalı ki aile olduğumuzu tekrar hatırlayalım. Bu konudaki takdiri de kamuoyuna bıkarak, haftayı kapatalım.

  Saygılarımla…