Stadyum kelimesi aslen Latince kökenli stadium sözcüğünden türetilerek günümüze kadar gelmiştir. İngilizce spor sahası, Latince ise koşu sahası anlamında kullanılır. İlk kez antik Yunan’da milattan önce yaklaşık 8. yüzyılda şehirlerin gösteri ve eğlence mekanları olarak kullanılan stadyumların sosyal yaşamda çok önemli bir yer işgal etmekteydi. Antik Yunan’da U şeklinde konumlanan stadyumlar, Roma İmparatorluğu ile beraber colosyum (kolezyum) tarzında yani günümüzde daha çok kullanılan oval şekilde yapılmaya başladı. Orta çağ ile beraber kiliselerin hakimiyeti sonucunda stadyumlardan ziyade dinsel mekanların inşa süreci hız kazanırken modern stadyumlar yaklaşık olarak bir asır önce Glasgow, Liverpool gibi dönemin İngiltere’sinde inşa edildi.
Stadyumlar zamanla şehirlerin, daha spesifik olarak ise spor kulüplerinin simgesi haline geldi. Spor kulüplerinin taraftarları kendi şehirlerindeki, mahallerindeki stadyumları adeta evleri gibi görerek metal ve betondan yapılan bu yapılara adeta ruh kazandırdılar. Bu duruma dünyadan sayısız örnek sayabiliriz. Latin Amerika’nın en ikonik yapılarından biri olarak kabul edilen, adını benzerliğinden dolayı şeker kutusundan alan, Arjantin’deki Boca Juniors Kulübü’nün stadyumu Armando, bilinen ismiyle La Bombonera (şeker kutusu).
Brezilya’da on yedi senede tamamlanabilen tam 180 bin kişilik Maracana Stadyumu.,
Fulham’ın stadı Craven Cottage. İngiltere’de o kadar stadyum varken neden Craven Cottage; 1896 yılında açılmış, 2000’lerde stadyum modernize edilirken taraftarların görüş açısını engelleyen, tavanı tutan kolon benzeri yapıların kaldırılmasına karar veren yönetime karşı Fulham taraftarları sahanın belirli alanlarını göremeseler bile stadyumlarının ilk hallerine sadık kalıp, sahip çıkmışlar. Örnekler çoğaltılabilir, biz memleketimize dönelim, bir durumumuza bakalım!
Büyükşehirlerimiz bile tesis, stadyum sıkıntısı çekerken Anadolu’daki takımlar uzunca yıllar stadyumlarını muhafaza edebildiler lakin an itibariyle birçok stadyum eski yerinde değil. Daha modern hale getirebilmek adına stadyumlar şehir merkezlerinden kısmen şehir dışlarına taşındı, eski hallerine göre kapasiteleri artırıldı, artık apartman gibi 1. 2. 3. katları var. Giriş çıkışları daha rahat, internet üzerinden biletini alıyorsun, insan anatomisini bozan sert plastik koltuklar yerine deri koltuklara oturuyorsun. Tribünlerin üzerinde çatı sistemi mevcut; yazın sıcaktan, kışın kardan koruyor, ıslanmıyorsun. Maddi imkanı olanlar için loca denilen bölümleri var-yemek servisi bile yapılıyor- stadyum içinde kantin benzeri büfeleri var, oturduğunuz alanlarda ısıtma sistemleri. 7/24 yaşayan stadyum yapacağız felsefesiyle bazıları adeta bir alışveriş merkezi hüviyetinde.
Kimileri çok beğeniyorlar, bana ise hiç hitap etmiyor. Ben yürüyerek gidiyorum stadyuma, turnikelerden geçişler problemli de olsa dışarı kaldığım maç olmadı bugüne kadar. Locada, büfede yemek yiyemiyorum ama stad önünde istediğim tezgahtan köfte ekmek-ayran ikilisini almakta özgürüm. Üstümde çatı yok, ıslanıyorum, yanıyorum ama hiç şikayetim yok. Koltukların rahatlığı da çok ilgilendirmiyor beni çünkü maçı ayakta izliyorum ve ben çocukluğumdan bugüne kadar sayısız anı biriktirdiğimi Bolu Atatürk Stadyumu’nu içinde Boluspor oynarken görmek istiyorum. Stadyuma girebilmek için yaşça büyüklerin yanında turnikelerde bekleyen çocuklar görmek istiyorum ama geldiğimiz noktada ne bu görüntüleri yaşayabileceğimiz eski stadyum ne de modern diyebileceğimiz yeni bir stadyum bulunmuyor, insanın nutku tutuluyor, kelimeler boğazında düğümleniyor.
Not: Stadyum eksikliğinden dolayı Boluspor’u başka bir kente taşımanın ayıbını yenebilirsek oynanan maçlar için kalem oynatabiliriz. Her maçını deplasmanda oynayacak olan takım ve taraftarlara kolaylıklar dilerim.